Yazının çok uzun olduğunu ve kısa parçalara bilerek bölmediğimi belirteyim. Yazının başlığını önce “Piyasada Ürün Geliştirmek vs. Akademide Proje Geliştirmek” koydum, sonra mevcut haline değiştirdim.
Akademiye Dair
Öncelikle akademik hayatı çok fazla bildiğimi söyleyemem. Bildiğimi sandığım kısım, ailemdeki 3 profesör, 1 doçent, 5-6 doktoralı ve bir kaç tane doktora yapmakta olan insandan ve akademik kariyer yapmakta olan veya akademiyi bırakmış arkadaşlarımın anlattıklarından oluşuyor. Akademiden bahsedince “oluşuyor” kelimesi yerine istemsiz bir şekilde “mürekkeb” ve “müteşekkil” kelimelerini yazıp sildiğimi de belirteyim.
Araştırma görevlilerinin sıkıntıları, kadro problemleri, politik tutumlar, makaleler, TÜBİTAK destekleri, dergiler, yayınlar vs. gibi konularla ilgili uzun muhabbetlere çok defa şahit oldum. Allah’tan son zamanlarda bunlarla ilgili bir şeyler yazılıp çiziliyor, insanlar bir araya gelip problemlerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu konular üzerine yazmak için eski tabirle “derununa aşina olmak” gerekiyor. Ben değilim.
Bu konuda Emrah Göker ‘i takip ediyorum. Adını kullanarak böyle şeyleri dile getirebilme cesaretini taktir ediyorum. Bu yaklaşımın da genelgeçer akademisyen tavrına uygun olmadığını, ayağını denk almasını ve haddini bilmesini salık veriyorum. Pardon, hocaya bağladım. Akademik insanlar gereksiz uzun yazılara alışık olduklarından, yazıyı uzatmanın bir sorun teşkil etmediğini biliyorum ama diğer okuyuculara daha fazla acı vermeden girizgahı burada bitirelim.
Konumuza dönelim.
Bu meseleyi 4 boyutlu düşünmek gerekiyor. Yurtdışında akademide çalışmak veya piyasada çalışmak; yurtiçinde akademide çalışmak veya piyasada çalışmak. Yurtdışındaki akademiyi bilmiyorum. Yurtdışındaki piyasayı her gün okumama, sektörel raporlarını takip etmeme, hangi üretici ne cihaz, komponent, entegre çıkarmışa kadar bilmeme rağmen çalışmadığım ve iş yapmadığım için, hakkında tahmin seviyesinde bilgim var diyebilirim. Türkiye’de faaliyet gösteren yurtdışı menşeili firmalarla iş yapmış olmama rağmen, iş yapış şekilleri lokal olduğundan, yaptığım çıkarımların da “yurtdışı böyledir” diyecek yeterlilikte olduğunu sanmıyorum.
Gelelim yorum yapabileceğim iç piyasaya.
Akademi Mühendisliği
Öncelikle “akademi mühendisliği” ve “piyasa mühendisliği” çok farklı. Akademi mühendisliği, gün kısıtlaması olmadan, piyasada çalışabilecek mühendisleri(lisans sonu, master, doktora öğrencileri) bedava çalıştırarak(cebinizden çıkmadığı ve hesabını vermediğiniz için), maliyet, piyasa ve patron baskısı olmadan çalışılabilmek avantajına sahip.
Yüzbinlerce lira harcayarak yaptığınız, aylar süren bir çalışmanın sonucunda bir makale çıkarmanız başarı olarak addedilebilir. Amaç da zaten bu olduğu için, mazallah yeni bir teknik geliştiriverdiyseniz zaten koridorlarda şişine şişine dolaşmak için yeterli sebebi elde etmişsiniz demektir. Yaptığınız şey Arge değil, bilimsel çalışmadır. Bunlar çoğunlukla karıştırılır. Detay için Prof. Dr. İsmet Barutçugil’in kitaplarına göz atabilirsiniz. Arge için “Arge Yönetimi” ve proje yönetiyorsanız “Proje Yönetimi” kitaplarını tavsiye ederim..
Arge Mühendisliği
“Piyasa mühendisliği” ise, çoğunlukla Arge yaptığını sanan şirketlerin, kendini Arge mühendisi olarak addeden mühendislerine verdiği işler için yapılan faaliyetlerin tümüne denir. Örneğin şirket, “Arge” departmanında bir “Arge Projesi” başlatır. Bu “Arge” projesinin hedefi rakiplerden farklı bir “ürün” geliştirmektir. Takımlar oluşturulur, bütçe yapılır, gantt şemaları uçuşur ve proje başlar. Arge yöneticisinin de proje yöneticisinin de tepesinde bir baskı vardır.
Baskıyla ve en önemlisi “ürün çıkarma” hedefiyle arge yapılamayacağından en sonunda belki 1 patent başvurusu ve 2-3 faydalı model çıkarılır ve böylece şirketin bir miktar vergiden muaf tutulması sağlanır. Maliyetler karşılanmış ve hatta patent başvurusu ve faydalı modeller yanlarına kar kalmıştır. Proje yöneticisi, Arge yöneticisine, o da yönetime afilli bir “kazanımlar” sunumu hazırlar. İlk sayfaya Argenin tanımını koyar… Burada Argenin sonucunda ürün çıkarmak zorunluluğu olmadığı, yeni teknikler ve know how geliştirmenin yeterli olduğunun altını çizer. Sunumu dinleyen kimse de buna “vizyonsuz” derler korkusuyla karşı çıkmaz. Sonra ülkelere göre Argeye ayrılan bütçeleri ve Türkiye’de Argeye en çok bütçe ayıran firmaları koyar ve bir öykünme yaratır. Övgüleri kabul eder ve alt kata inip proje ekibiyle şampanya patlatırlar.
Yönetim biriminin istediği aslında Arge değil Ürgedir. Arge para yiyen bir mekanizmadır. Ürge para yese de sonunda satılacak bir ürün çıkarabilmektir.
Peki adı “Arge” diye Arge yapmanızı isteyen değil de, adı ne olursa olsun o ürünü geliştirmenizi isteyen bir yönetim kuruluna denk gelirseniz ne olur?
Piyasa Mühendisliği
“Piyasa mühendisliği” orada başlar. Üzerinizdeki baskı, öyle yapma şöyle yap, siparişi ona verme buna ver, “onunkinin daha iyi olması önemli değil, buna ver”, hadi, ne aşamadayız, çıktı mı, aylardır çıka çıka bu mu çıktı, sana bunun için mi maaş veriyoruz, mesai saatlerine uy, gece burada kalmış olman önemli değil gibi ziyadesiyle basit ve “bunlar daha hiç bir şey” olarak tanımlanabilecek şeylerin toplamına piyasa mühendisliği denir.
Yukarıdaki tanımda çalışıyorsanız kaybedeceğiniz şey en fazla(!) huzur, sağlık ve sonunda da iştir.
Kendi İşini Kurma
Gelelim akademiyi bırakıp kendi işinizi kurmanıza. Burada söyleyeceğim çok şey vardı, bir kısmını “Master/Doktora Yapıyorum. Piyasada Mı Çalışayım? İş Mi Kurayım?” başlığı altında yazdım. Belki faydası dokunacak bir şeyler yazmışımdır.
Söyleyeceğim ilk şey “gaza gelmeyin” olacaktır. Zaten gaza gelseniz de akademideki o rahatlığı ve sabit maaşı bırakacak cesareti bulabileceğinizi düşünmüyorum.
E o zaman akademisyenler şirket kurmasın mı? Piyasaya iş yapmasın mı? Tabii ki kursun, zaten yapıyorlar ama toplam zaman ve enerjilerinin %30’unu ayırarak o şirketi başarılı kılmanın imkanı yok. Başarıyı, şirketin kendi yağıyla kavrulması olarak tanımlıyorsanız çalışma veriminizi artırarak, verimlilik için angarya işleri bir miktar para harcayarak birilerine devretmek suretiyle, biraz zorlayarak, günde 2-3 saat az uyuyarak o başarı elde edilebilir gibi geliyor bana.
Belirli bir seviyede akademik kariyer yapmış kişilerin akademiyi bıraktığı çok nadir görülmüş bir durumdur ama yine de bir delilik etmeden önce düşünün. Çok fazla Steve Jobs hikayesi dinlemiş olabilirsiniz. Milyarlarca batan insan ama bir tane Steve Jobs var. Hayır, gerçekçi olalım, siz Steve Jobs olamazsınız. Nedenleriyle ilgili Malcolm Gladwell’in Outliers kitabını öneriyorum. Aynı yazarın bir de Tipping Point’ini naçizane tavsiye ederim.
Bu kısım, akademiyi bırakıp kendi işini kurma ihtimali olanlar içindi. Böyle biri olmadığı için rahat rahat, üsluba dikkat etmeden, kanka modunda yazdım. Üsluptan rahatsız olan olmuşsa tabirler kastını aşmıştır. Kusura bakmayın.
Notlar:
- Bu yazıya aslında 6-7 ay önce başlamıştım. Bitireli de 2-3 ay oluyor ama düzenleyip yayınlamak bu güne nasipmiş. Şu son 1,5-2 ayda bir yığın politik gelişme yaşandı. Türkiye zor bir darboğazdan geçti/geçiyor. İnsanlar öldü, yaralandı, sakat kaldı. Ne düşünürsek düşünelim, hiç bir kuru tartışmanın insan hayatından daha değerli olmadığı konusunda ortak müşterekte buluşabileceğimizi sanıyorum. Bu ortamda ve ahvalde, bu kadar acı yaşanırken donanım tasarımı, girişimcilik, mühendisin iş kurması üzerine yazmam ayıp kaçacaktı, umursamazlık olacaktı. Bundan dolayı yazılarıma ara vermiştim. Şimdi biriken fikirler ve taslaklarla birlikte sık sık yazmaya çalışacağım.
- Bu aralar gömülü sistemlerden tutun enerji sektörüne kadar bir yığın iş fırsatı duyuyorum. Yukarıda sağ üstteki kutucuklara bilgilerinizi bırakırsanız haberdar olma ihtimaliniz kuvvetlenir.
- Blogun Facebook grubunun 1500 ‘e yakın takipçisi oldu. Herkese teşekkürler.
- Son 6-7 aydır bloga gereken ilgiyi gösteremedim, iş güç bayağı yoğundu. Onları da anlatırım inşallah.
- İş güç demişken iş hayatımda, çalışma tarzımda, çalıştığım alanlarda büyük değişiklikler oluyor. Belki onları da yazarım.
- Üniversite seçme döneminde en az 250 mesaj, mail vs. aldım. Bir çoğuna cevap vermedim çünkü çok naif bir durumdu. Meslek seçiminin ne kadar bilinçsiz olduğunu bir kere daha gördüm. Hakikaten çok içim yandı.
- Aşırı teknik yazılarla karşınıza çıkabilirim. Mesela PCB tasarımı ile ilgili 8-10 sayfalık bir döküman hazırlayıp bunu yayınlayabilirim. Bu aralar olmaz gerçi.
- Teknolojinin gidiş yönünü nasıl kestirebiliriz sorusu üzerine biraz beyin fırtınası yapmıştım. Onu yazmıştım. Yayınlamadım. Toparlayıp yayınlarım. Konuşuruz.
- Alper’in Usturlab’ında, teknolojinin başlangıç noktası, bilim tarihi üzerine, üzerinde düşünülmüş, analizler yapılmış yazılar bulabilirsiniz. Bilim ve teknolojinin geleceğine dair yorumlar yapabilmek için bilim ve teknolojinin de geçmişini bilmek gerekiyor. Bilim ve teknoloji geçmişi demişken bir ara Gülhane Parkı’ndaki “İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi”ne bir uğrayın derim. Usturlab.net ‘in Facebook sayfası da bu: https://www.facebook.com/Usturlab.net
Reklam ve spam atmadığım mail listeme üye olmak için 10 saniyede aşağıdaki formu doldurabilirsiniz:
Merhaba,ben e.e. müh 3.sınıfa geçtim.Türkiye çapında en iyi okullardan birinde mezun olan piyasa mühendislerinden “hiçbir zaman beklediğiniz mühendisliği yapamayacaksınız,ilerde hayal kırıklığına uğrayacaksınız” sözlerini çok duydum,sebebini de açıklamışsınız.
Benim 1 sorum olacak.Piyasada mühendisliğe başlayıp sonra akademik çalışma yapmak ne derece doğrudur ve hiç örneği var mı ?
Yazınızın üslubu bence gayet iyi,emeğiniz için teşekkür ederim.